Bir varmış, sonra bu bir yokmuş. Yemyeşil bir ormanının derinliklerinde yaşayan ve hiç mi hiç kavga etmeyen karıncalar yaşarmış. Kendilerine ait köyler edinen bu karıncalardan birisi atom köyü, diğeri beyaz köymüş. Bu iki köyün yolu, elektriği, suyu, hatta internet bağlantısı bile yokmuş. Bizim Güneydoğu ‘nun bazı köylerini bile kıskandıracak haldeymiş. Gerçi en azından onların işleri güçleri varmış ama; yine de karıncalar bu duruma fena bozulur, ne yapsak ne yapsak diye düşünürmüş.
Ve bir gün atom karıncalardan biri ortaya çıkmış. "Atom Karıncaaaaa" şeklinde höykürerek, bütün köylüyü sabahın köründe uyandırmış. Sonra büyük bir konuşmaya hazırlanmış. Ve başlamış konuşmaya. Demiş ki, dün dündür bugün bugündür, artık insanlarla dost olalım. Bırakalım diplomasiyi demiş. Etraftaki karıncalar henüz uyanamadıkları halde, oracıkta alkışlamışlar. Atom karınca şapkasını çıkarmış, sonra da sus işareti yapmış. Çünkü beyaz karıncaların duymasını istemiyormuş. İnsanların sadece kendilerine yetecek kadar merhameti varmış, çünkü.
Derken, toplanan bu kalabalıktan tesadüfen geçen bir beyaz karınca hemen olanları anlamış. Ve koşup, durumu köyün kahvesinde anlatmış. Karıncalar köyün kahvesinde öyle boş oturmazlarmış, yapacak işleri yoksa bile kitap filan okurlarmış. Ama olanları duyunca, hemen kitapları bırakmışlar ve işinde güçünde olan karıncalara da haber vermişler. Ve işte konuşmuşlar, aralarından gönüllü bir karınca seçmişler. Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz, beyaz karıncalardan biri yola koyulmuş.
Masal bu ya, bu beyaz karınca ile atom karınca birbirleriyle karşılaşmışlar. Ama ikisi de zeki ve çevik oldukları için, birbirine bir şey belli etmemişler. Yol boyunca, çiçeklerden, böceklerden ağaç dallarından değil de; memleketin halinden, cari açıktan, enflasyondan bahsetmişler. Derken böyle saatler geçmiş. İnsanların evine gittikçe yaklaşmışlar. Haliyle ikisi de durumu anlamış ve hemen yarışa başlamışlar. Ve yarışı beyaz karınca kazanmış. Çünkü hem atom karıncanın kafasındaki kasket ağırlık yapmış, hem de beyaz karınca bioyakıt üretmiş. (Beyazkarıncalar, organik atıkları, ethanol üretiminde kullanılmak üzere şekere dönüştürebilen bakterileri yanlarında bulundururlarmış.)
Ama masal mutlu sonla bitmemiş çünkü, insanlar yardım teklifini kabul etmemiş. Üstelik bioyakıt ürettikleri anlaşılınca onlardan yararlanmak için esir alınmış. Köylerinin yerini tarif etmek zorunda bırakılmış. İnsanlar çok mutlu olmuş. Masal da burada bitmiş. Ya da masalcı böyle istemiş.
Ve bir gün atom karıncalardan biri ortaya çıkmış. "Atom Karıncaaaaa" şeklinde höykürerek, bütün köylüyü sabahın köründe uyandırmış. Sonra büyük bir konuşmaya hazırlanmış. Ve başlamış konuşmaya. Demiş ki, dün dündür bugün bugündür, artık insanlarla dost olalım. Bırakalım diplomasiyi demiş. Etraftaki karıncalar henüz uyanamadıkları halde, oracıkta alkışlamışlar. Atom karınca şapkasını çıkarmış, sonra da sus işareti yapmış. Çünkü beyaz karıncaların duymasını istemiyormuş. İnsanların sadece kendilerine yetecek kadar merhameti varmış, çünkü.
Derken, toplanan bu kalabalıktan tesadüfen geçen bir beyaz karınca hemen olanları anlamış. Ve koşup, durumu köyün kahvesinde anlatmış. Karıncalar köyün kahvesinde öyle boş oturmazlarmış, yapacak işleri yoksa bile kitap filan okurlarmış. Ama olanları duyunca, hemen kitapları bırakmışlar ve işinde güçünde olan karıncalara da haber vermişler. Ve işte konuşmuşlar, aralarından gönüllü bir karınca seçmişler. Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz, beyaz karıncalardan biri yola koyulmuş.
Masal bu ya, bu beyaz karınca ile atom karınca birbirleriyle karşılaşmışlar. Ama ikisi de zeki ve çevik oldukları için, birbirine bir şey belli etmemişler. Yol boyunca, çiçeklerden, böceklerden ağaç dallarından değil de; memleketin halinden, cari açıktan, enflasyondan bahsetmişler. Derken böyle saatler geçmiş. İnsanların evine gittikçe yaklaşmışlar. Haliyle ikisi de durumu anlamış ve hemen yarışa başlamışlar. Ve yarışı beyaz karınca kazanmış. Çünkü hem atom karıncanın kafasındaki kasket ağırlık yapmış, hem de beyaz karınca bioyakıt üretmiş. (Beyazkarıncalar, organik atıkları, ethanol üretiminde kullanılmak üzere şekere dönüştürebilen bakterileri yanlarında bulundururlarmış.)
Ama masal mutlu sonla bitmemiş çünkü, insanlar yardım teklifini kabul etmemiş. Üstelik bioyakıt ürettikleri anlaşılınca onlardan yararlanmak için esir alınmış. Köylerinin yerini tarif etmek zorunda bırakılmış. İnsanlar çok mutlu olmuş. Masal da burada bitmiş. Ya da masalcı böyle istemiş.