Çirkin mikrop yiyen, kendini zeki ve çevik sanan civciv


Bir varmış, sonra bir daha varmış, sonra ikisi de yokmuş. Yemyeşil bir köyde yaşayan kahverengi bir civciv varmış. Bu civciv diğer kardeşleri gibi değilmiş. Hergün bilgisayarın başında oturmak yerine, köyde gitmediği yerlere gider, kendisi için yeni ziyafetler ararmış.



Birgün yine bu civciv annesine haber vermeden, yanına çatal ve kaşığını almış, evden çıkmış. Kendi yemeğimi kendim bulurum, demiş. Karnından çıkan gurultularla birlikte yürümüşte yürümüş. Yürüdükçe iyice acıkıyormuş ama, önüne bir tane bile solucan çıkmıyormuş. Bu halde yürürken, birden durmuş. Düşünmüş, düşünmüş ve artık solucan yememeye karar vermiş. Ve ne yemesi gerektiğine karar vermek için biraz daha düşünmüş. Aslanları yiyemezmiş çünkü onlar bildiğin kralmış, hakan şükür gibiymiş; tilkileri de yiyemezmiş çünkü onlar da kurnazmış, durup dururken enayi durumuna düşmeyelim şimdi diye düşünmüş. Derken yanından bir mikrop uçuyormuş ve hemen atlamış. Mikrop çok-çok küçükmüş ama civcivde çok açmış, hemen karnının sesini dinlemiş. Oracıkta mikrobu ham yapmış.


Yediği mikroptan sonra hemen ayağa kalkmış, eve dönmeye karar vermiş. Sanki solucan yemiş gibi kendisini kandırmışta kandırmış. Yol boyunca bildiği bütün şarkıları söylemiş. Eve varmış. Evde çok güzel yemekler varmış. Herkes yemeğini yerken, tok olduğunu söylemiş. Zaten yemek yiyecek hali yokmuş. Çünkü karnındaki mikrop rahat durmuyormuş. Mikrop, davul çalmaya başlamış, sonra civcivin karnında yollar köprüler yapmış, sonra civcivin karaciğeri ile midesinin yerlerini değiştirmiş. Civciv, bunlar olurken, kıvranmışta kıvranmış. Hemen en yakın hastaneye, en yakın telefonla gitmişler. Doktor bu mikrobun diğerlerinden biraz farklı olduğunu söylemiş. Genleriyle oynandığı anlaşılmış ama, civciv bunları anlamamış. Sonra doktor çirkin bir el yazısıyla ilaçlar-şuruplar yazmış. Civciv bunları içmiş ve bir saat on beş dakika sonra iyileşmiş, atlayıp zıplamaya, bağırıp çağırmaya, koşup oynamaya başlamış. Hatta bunların hepsini bir anda yapmış. Bir daha bilmediği yemeklerden yememiş. Gökten üç elma düşmüş kafasına, ama elmaları yememiş. Çünkü kendisine söz vermiş, artık hep solucan yiyecekmiş.

(foto)

Dişini seven çocuk masalı


Bir varmış, bir yokmuş. Ülkenin birinde yaşayan bir çocuğun sadece bir dişi varmış. Bu çocuk, öyle çok şeker, çikolata, bonibon yermiş ki, dişinin sadece bir tane olduğunu görmezden gelirmiş. Sabahtan başladığı çikolata yeme mesaisini akşama kadar sürdürürmüş.

Günlerden bir gün haliyle dişi hastalanmış. Dişi artık çalışmak istemediğini söylemiş çocuğa. Diş haklıymış çünkü, çok yorulmuş ve simsiyah bir hal almış. Çocuk bunları duyunca çok üzülmüş. Elindeki tatlıyı, bonibonu, lolipopu filan atmış. Hemen düşünmeye başlamış. Düşünmüş, düşünmüş ve kafasının üstünde bir ampul yanmış. Hayır hayır yanmamış, yan tarafta bir haber duymuş ve çok sevinmiş, zıplamış, ampul bu yüzden yanmış.

Çocuk hemen hastaneye gitmiş, hemen yeni yapay diş almış kendine. Hem de iki tane diş almış. Çürüyen dişini atmamış, cebine koyup saklamış. Çünkü dişinden ders almış. Artık eskisi kadar çikolata ve şeker ve bonibon ve lolipop yememiş. Çok mutlu olmuş.